Eski Türk Edebiyatı
XIII. asırdan sonra Türk cemiyet hayatında çeşitli zümre ve çevrelerin teşekkülü, değişik edebî mahsullerin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Saray, konak, medrese çevrelerinde ve bunlara yakın topluluklarda okumuşlara mahsus yeni bir edebiyat doğmaya başlamıştı. Kaynağını ve örneğini daha çok İran edebiyatından alan, İslâm kültürünün bütün kollarından belenen, Türk ruhunun hususiyetlerini aksettiren ve mahallî çizgileri veren bu edebiyat, 600 yıldan fazla devam etmiş ve canlılığını kaybetmekle beraber günümüze kadar gelmiştir.
Yüksek zümre edebiyatı denen ve asırlar boyunca dil ve muhteva bakımından örnek teşkil ettiği ve okullarda okutulduğu için "klas ik" kabul edilen bu edebiyat, umumiyetle Divan edebiyatı ismiyle tanınmıştır. Bu suretle adlandırılmasına sebep, bu edebiyatın daha çok manzum eserlerden meydana gelmesi ve şiir kitaplarına "divan" denmesidir.
Divan şiiri Anadolu'da XIII. asırda Selçuklular zamanında Hoca Dehhânî ile başlamıştır. XIV. asırda Ahmedî, Şeyhoğlu, Ahmed-i Dâî gibi şairlere sahip bulunan bu edebiyatın ilk büyük üstadı XV. asırda yaşamış olan Şeyhî'dir. Fatih devrinde Ahmet Paşa ve daha sonra Necâtî'yi yetiştiren Divan şiiri XVI. asırda Zâtî, Bâkî, Hayâlî, Taşlıcalı Yahya, Nev'î, Fuzûlî, Rûhî-i Bağdâdî, Hâkanî, XVII. asırda Şeyhülislâm Yahya, Nef'î, Nâilî, Necâtî, Nev'î-zâde Atâî, Nâbî, Sâbit. XVIII. asırda Nedim, Şeyh Galib, Râgıb Paşa, XIX. asırda Yenişehirli Avni, Ziya Paşa gibi büyük sanatkârların eserleriyle fevkalâde bir gelişme göstermiştir.
İslâm kültürü kaynağından beslenen ve bilhassa başlangıçta İran edebiyatını örnek alan Divan edebiyatımız muhteva itibariyle çok çeşitli unsurlara dayanmaktadır. Divan edebiyatının iç zenginliğini ve özünü teşkil eden ve bugün onu iyi anlamak için bilinmesi gereken bu eski kültür ve bilgi malzemesi şunlardır :
1- Dinî inançlar (âyet ve hadisler)
2- İslâmî ilimler (tefsir, kelâm, fıkıh)
3- İslâm tarihi
4- Tasavvuf ve remizleri
5- İran mitolojisi (şahsiyetler ve hâdiseler)
6- Peygamber kıssaları, mûcizeler, efsaneler, rivayetler
7- Tarihî, efsanevî, mitolojik şahsiyetler ve hâdiseler
8-Çağın ilimleri (hikmet, kimya, hendese, tıp vs.)
9- Türk tarihi ve millî kültür unsurları
10- Devrin edebiyat anlayışı ve edebî bilgileri (belâgat)
11- Dil malzemesi (deyimler, atasözleri; Arapça ve Farsça kelimeler, şekiller, tamlamalar, birleşik sıfatlar vs.)
TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ (1)
Türkler islâmiyetle VIII. yüzyıldan itibaren Maverâünnehir’de karşılaştılar. Ruh, töre ve tabiatlarına uygun, hayatlarına yabancı olmayan bu dini kolayca benimsediler. islâmiyette, önceki değerlerinin daha gelişmiş şeklini buldular. Güzel sanatların çeşitli dallarında eski kültürleri ile islâm’ı birleştirdiler.
Türklerin, islâm medeniyeti içine girmeden, kendilerine has bir edebiyatları vardı. Türkler, islâmiyet dairesine bu edebiyat zenginliğiyle birlikte geldiler. Arap ve Fars Edebiyatını tanıdılar. Bir hazırlık devresinden sonra girdikleri bu yeni kültür ve medeniyet dairesi içinde eserler vermeye başladılar. Bu eserleri verirken pek çok kelime ve terim yeni girdikleri kültür dairesinin dillerinden aldılar.
Arap ve Fars edebiyatının kurumlaşmış gelenekleri Türk edebiyatı geleneklerinden çok ayrı ve çekiciydi.Türk aydını çok işlenmiş ve olgunlaşmış Fars edebiyatı karşısında nasıl bir tavır aldı? ilk örnekler tam olarak elimizde değildir. Ancak şiirde eski nazım şekilleri ve önceden işlenilen konular yanında, yeni nazım şekillerini kullandılar ve yeni konulara yöneldiler. Hece ölçüsü yanında aruz vezni ile de şiirler yazdılar. Sagu ve koşuk gibi nazım şekillerinden başka kaside, mesnevî, gazel tarzında şiirler kaleme aldılar.
Türkler bunları yaparken doğrudan doğruya Arap edebiyatını değil, kendilerinden önce islâm medeniyeti içine giren Farsların edebiyatını örnek aldılar. Ortaya konan eserlere, başta Kur’an olmak üzere, hadisler, siyer, eski mitolojiler, tarih, menkıbeler ve sosyal hayat geniş ölçüde girer. Türk edebiyatı da zamanla ortak islâm edebiyatının önemli bir parçası oldu.
XI. ve XII. Yüzyılda Türk toplumu içinde Arapça ve Farsçayı bilen yeni bir aydın zümre doğdu. Bunlar, öğrendikleri Arapça ve Farsçanın yanında, bu dillerde meydana getirilmiş edebiyatın da etkisinde kaldılar. Bu yüzyıllarda Fars şiirine heveslenen Türk asıllı şairler Farsça eserler yazma arzusuna düştüler ve örnekler verdiler. Farsçayı edebiyat dili olarak benimsediler. Türk hanedanlarının saraylarında edebiyat dili Farsça oldu. Samanoğullarının, Gaznelilerin, Büyük Selçukluların zamanında Türk aydınları arasında Farsça edebiyat dili olarak benimsendi. Farsça yazanlar takdir gördü. Türkçe, olgun örnekler verecek teşvikten mahrum kaldı. Bu dönemde ortaya konulan Türkçe eserlerde ilim ve din alanında Arapça, edebiyat alanında da Farsça kelimelerin kullanılması giderek yaygınlaştı. Hece vezninin yerini aruz vezni almaya başladı. Eski Türk nazım şekilleri yanında mesnevî ve gazel gibi yeni nazım şekilleri de kullanıldı.
Bu durum daha çok Farsçanın yoğun olarak kullanıldığı Türk siyasî hakimiyeti altındaki bölgelerde görüldü. Halkı Türk olan bölgelerde ise Türkçe ile eser verme daha XI. yüzyıldan itibaren başladı. Bu yüzyıllarda meydana getirilmiş eserler daha çok öğüt verici nitelikteki şiirlerdir. Bu tür eserlerin başında devlet yönetimi ile ilgili olarak 1070 yılında Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig görülür. Onu XII. Yüzyılda Edip Ahmet Yüknekî’nin Atabetü’l-Hakâyık’ı takip eder. Kutadgu Bilig ve Atebetü’l-Hakayık aruz vezni ile yazılmaları, Arapça ve Farsça kelimeleri bünyesinde almaları ve muhtelif islâmî unsurları taşımalarına rağmen iran şiirinin tam hakimiyetini taşımazlar. Hatta nazım şekli olarak bile tam benzerlik göstermezler. Atabetü’l-Hakayık baştan sona dörtlüklerle yazılmıştır. Ahmet Yesevî de hikmet tarzında yazdığı şiirlerde bu nazım şeklini kullanmıştır. Bu hikmetlerde islâm inanç ve ahlâkı ile birlikte tasavvuf duygusu da işlenmiştir.Hikmet tarzı gelenek hâlinde Ahmet Yesevî’den sonra da devam etmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un Türk boyları arasından derlediği ve Dîvânü Lûgat-it Türk isimli eserine aldığı dil ve şiir örnekleri Türk şiirinin kendi geleneklerini sürdürdüğünü gösterir.
İslamiyet'in Kabulüne Kadar Olan Türk Edebiyatı
a- Göktürk Edebiyatı: Türklerde yazılı edebiyat, mevcut bilgilerimize göre, Göktürkler zamanında, 7. yüzyılda başlamıştır. İlk yazılı metinlere bu dönemde rastlanır. Orhun Anıtları, Moğolistan'ın kuzeydoğusunda, Orhun ırmağının eski yatağı ile Koşuçaydan Gölü civarındadır. Bu anıtlar, üç yazıttan oluşmuştur:
· Tonyukuk Yazıtı (miladi 720)
· Kültigin Yazıtı (miladi 732)
· Bilge Kağan Yazıtı (miladi 735)
b- Uygur Edebiyatı: Uygurların tarihine bağlı olarak 745-840 arası ve 840'dan sonrası olmak üzere iki bölümde incelenmektedir. Dokuz Oğuzlar olarak da bilinen birinci döneme ait bilinen en önemli anıt, Uygurların 2. Kağan'ı Moyunçar adına dikilendir. On Uygurlar olarak da bilinen ikinci dönem ise oldukça farklıdır. Maniheizm dininin kabulü ile yeni bir alfabe kullanılmaya başlanmıştır.
TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ (2)
Türkler XI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu’da Anadolu Selçukluları ile kesintisiz bir hakimiyet kurmuştur. Ancak bu dönemde de Farsça Türk saraylarında hakimiyetini sürdürdü. Sultan ve emirlerin himayesinde Türk şair ve edipler Türkçe yerine Farsça eserler verdiler. Türkçeye geçiş birden olmadı. Küçük küçük bazı denemelerle Türkçe Anadolu edebiyat dünyasında boy vermeye başladı. Bu önce Farsça mısralar arasında Türkçe kelimeler, Farsça şiirler içinde Türkçe mısralar şeklinde görüldü. Ayrıca bir mısraı Farsça diğeri Türkçe olan mülemmalar da Anadolu’da ilk Türkçe şiir örnekleridir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin eserleri böyledir. Baştan sona Türkçe ile yazılmış ilk şiirleri Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled’e aittir.
XIII. ve XIV. yüzyılın siyasî ve sosyal durumu bir hayli karışıktır. XIII. yüzyılın başlarında Anadolu Selçuklu devleti eski gücünü kaybetmeye başlamıştı. Bu yüzyılın ortalarında, doğudan gelen Moğol akınları durdurulamadığından siyasî birlik bozuldu. Bunun sonunda bazı isyanlar çıktı. Bu çözülme ile birlikte XIV. yüzyılda Anadolu’da çeşitli beylikler görüldü. Yüzyılın sonuna gelindiğinden Osmanlı Beyliği Anadolu’da Türk birliğini yeniden kurmayı başardı.
Siyasî ve sosyal karışıklıklar, beyliklerle ortaya çıkan yeni kültür merkezleri, edebiyatta bir canlılık meydana getirdi ve Türkçe eserler verilmeye başlandı. Yeni kurulan beyliklerde beyler, kültürle ilgili çalışmaları desteklediler. Hatta çeşitli eserlerin yazılmasını ve tercüme edilmesini istediler. Bazı beylerin bizzat eser yazdığı da görüldü. Karamanoğlu MehmetBey’le başlayan Türkçenin resmî dil olma durumu diğer beyliklere de yayıldı.
XIII. yüzyılın en önemli kültür merkezi Konya’dır. Sadreddin-i Konevî, Mevlânâ Celâledin-i Rumî bu merkezin önde gelen isimleridir. Moğol istilâsı sonucunda meydana gelen karışıklık ve belirsizlik Anadolu’da bir iman ve kültür buhranı doğurdu. Fakat Mevlâna ve Yunus gibi şahsiyetler, bu buhranın derinleşmesini önlediler. Bunlar ve bunların yolunda gidenlerin başlattığı tasavvuf anlayışı gitgide yayıldı. Aslında bu cereyan daha önce Anadolu’ya gelen Ahmet Yesevî’nin dervişleri ile başlamıştı. Orta Asya ve özellikle Horasan’dan Anadolu’ya akın akın gelen Türkmen şeyh ve dervişleri halka tasavvuf neşvesini anlatmak ve duyurmak için Türkçeyi kullandılar.
Türkler arasında islâmiyet’in yaygınlaşmasında tasavvufun büyük rolü vardır. Nitekim Anadolu’nun Türk ve islâm ülkesi olmasını sağlayanlar arasına Ahmet Yesevî’nin Anadolu’ya gönderdiği dervişleri mühim bir yer tutar. işte bu yüzyıllardaki kültür ve edebiyat hayatında bu anlayış çok etkili olmuştur.Mevlânâ ve Yunus, sadece dönemlerinde değil daha sonraki yüzyıllarda da şair ve yazarlarımızın yanı sıra her kesimden insana tesir etmişlerdir. Böylece dinî-tasavvufî Türk şiiri diye ayrı bir edebiyat kolu doğmuştur. Üstelik tasavvuf anlayışı, diğer sanat dallarında da etkili olmuştur.
Edebiyatımızda pek çok şairimiz bu anlayışı çeşitli şekillerde eserlerinde işlemişlerdir. Klâ*** şairlerimizin eserleri tasavvufî söyleyişlerle doludur.
İslami Dönem Türk Edebiyatı
11. Yüzyıl: İslami Dönem Türk Edebiyatı'na ait ilk eser 11.Yüzyıl'a ait olan 'Kutadgu Bilig'dir. Yusuf Has Hacip tarafından yazılmış öğretici bir eserdir. Siyaset-nâme niteliğindedir ve 6500 beyitten oluşur. Bu döneme ait diğer bir önemli eser de 'Divânû Lügâtit Türk'tür. Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçe'yi öğretmek amacıyla yazılmış bir lügâttır. Bu döneme ait önemli bir eser de Edip Ahmet Yükneki'nin öğretici nitelikteki dini kitabı 'Atabetül Hakayık'tır.
12. Yüzyıl: Bu yüzyılın en önemli ismi Hoca Ahmed Yesevi'dir, Türk tasavvuf tarihinin ilk önemli şairidir. Hikmetleriyle büyük ün kazanmıştır. Bu yüzyılın diğer önemli ismi ise Kitab-ı Meryem, Kitab-ı Bakırgen ve Kitab-ı Âhirzaman adlı eserlerin sahibi, aynı zamanda Hoca Ahmed Yesevi'nin öğrencisi olan Hakim Süleyman Ata'dır.
13. Yüzyıl: Bu yüzyılda Anadolu'da edebiyat üçe ayrılır.
1- Divan Edebiyatı (Yüksek Zümre Edebiyatı

2-Tasavvuf Edebiyatı
3- Halk Edebiyatı
TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ (3)
XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu’da Hoca Dehhanî ile Ahmet Fakih, Türkçe eserler verirler. Selçuklu sarayında bulunan bu şairler, Anadolu’daki edebiyatımızın ilk önemli temsilcileridir.
XIV. yüzyılda görülen ilk eser Yunus Emre’nin Riasâletü’n,Nushiyye’sidir.Yunus Emre, divanında toplanan şiirleriyle, sadece bu yüzyılın değil, bütün Türk edebiyatının en büyük şairlerindendir. Yunus, çok geniş bir coğrafyada okunmuş, benimsenmiş ve etkileri yüzyıllarca devam etmiştir. Gülşehrî, Feridüddin-i Attar’ın didaktik ve tasavvufî yönü ağır basan Mantıku’t Tayr adlı eserini, aynı adla Türkçeye kazandırdı. Âşık Paşa da Garibnâme adlı kitabı ile Türkçenin o devirde en hacimli eserini vermiştir. Bu eser, konusu itibariyle Anadolu’da tasavvuf anlayışının temel kitabı olur.Garibnâme XIV. yüzyılda Türkçenin mükemmel bir abidesidir. Bu saydığımız şairler, aynı zamanda mutasavvıftırlar.Yine bu yüzyılda Yusuf ile Züleyha mesnevîsinin yazarı olan Şeyyad Hamza, naatlarıyla dikkati çeker. Hoca Mesud, Erzurumlu Darir, Şeyhoğlu Mustafa, Seyyid Nesimî, Ahmedî ve Kadı Burhaneddin XIV. yüzyılın ikinci yarısında eser veren belli başlı şairlerdir. XIV. Yüzyılda artık Kla*** Türk şiirinin alt yapısı hazırlanmış, gelenekleri belirginleşmeye başlamıştır.
XIII. yüzyılda Nasreddin Hoca’nın fıkraları kültürümüzün bir başka cephesini verir. Ayrıca Battalnâme, Hamzanâme ve Saltuknâme nesir sahasında ve halk hikâyeleri tarzında yazılan eserlerdir. Geçen yüzyıla nispetle bu yüzyılda; gazel, rubaî, tuyuğ, kaside nazım şekilleri gelişerek devam etmiştir.
XV. yüzyılın başındaki Ankara Savaşı (1402), siyasî açıdan bir talihsizlik oldu. Anadolu’da Türk birliği tamamlanmak üzere iken devlet fetret dönemine girdi. Edebî faaliyetlerde bir durgunluk görüldü. Ancak Çelebi Mehmed, dirayeti ile kısa zamanda duruma hâkim oldu. Devlet yeniden kuruldu. Oğlu II. Murad’la birlikte edebî ve ilmî alanlarda canlılık başladı. Ahmedî ve Şeyhoğlu Mustafa gibi usta şairler bu yüzyılın başında da eser vermeye devam ettiler.
Sultan II. Murad devrinde pek çok eser yazıldı. Bunda, padişahın kendisinin şair olması yanında, edebiyat ve kültür meselelerine önem vermesinin de etkisi vardır. II. Murad’la birlikte kültür ve edebiyat faaliyetleri Osmanlı sarayına taşındı. Nitekim din, tasavvuf, ahlâk, tarih ve aşk konularını işleyen bazı eserlerin yazılıp tercüme edilmesini II. Murad istemiştir. II. Murad, ayrıca Türkçeye önem veriyor, eserlerin açık, anlaşılır bir dille yazılmasını istiyordu. Hatta dili anlaşılmayan bazı eserlerin yeniden sade Türkçe ile tercümesine önem veriyordu. Onun zamanında Anadolu Türk birliği de kuruluşunu hemen hemen tamamlamış bulunuyordu. Oğlu II. Mehmed de aynı yolda devam etti. istanbul fethedilince ilim ve kültür faaliyetleri burada gelişip yeşerdi. Fatih Sultan Mehmed kendisi de, babası gibi şair bir padişahtı. Avnî mahlası ile şiirler yazan Fatih, divan tertip eden ilk Osmanlı padişahıdır. Fatih’ten başka II. Bayezid, Cem Sultan ve Bayezid’ın oğlu Şehzade Korkut da edebiyat alanında eserler verdiler
A) İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
Türkler, yerleşik hayata geçmeden önce atlı-göçebe medeniyeti denilen bir medeniyet tarzı içinde yaşamaktaydı. Adından da anlaşılacağı gibi, bu medeniyet tarzında atın önemli bir yeri vardır. At, ehil hayvanlar içinde en hızlısıdır. Türkler, ehlîleştirdikleri atlarla akıncılık yapmışlar, çiftçilikle uğraşan kavimler üzerinde üstünlük sağlamışlardır. Divânü Lûgati't-Türk'te yer alan "Kuş kanadı ile Türk atı ile." ata sözü, atın Türklerin hayatında oynadığı rolü çok güzel anlatır.
At, eski Türklerde binek hayvanı olması yanında aynı zamanda yiyecek, içecek ve giyecek kaynağı olmuştur. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için at sürüleri besleyen Türkler, yaylak ve kışlak hayatı yaşamak zorunda kalmışlardır.
Türkler, geçimlerini sağlamak için akıncılığı bir meslek hâline getirmişlerdir. Akıncılığın en önemli iki silâhı ok ve yaydır. Bunları kullanmakta çok usta olan Türkler, akıncılık dışında avcılık ile bu maharetlerini geliştiriyorlardı. Sonuç olarak atçılık, avcılık ve akıncılık, atlı-göçebe medeniyetinin temelini oluşturuyordu. Bu hayat tarzı, kuvvetli, cesaretli avcı ve akıncı tipini gerekli kılıyordu. Türk destanlarındaki kahramanlar, bu medeniyetin hayat anlayışını ve ideal insan tipini temsil ederler. Destan kahramanlarının hayatlarına hâkim olan ve şahsiyetlerini şekillendiren, bu medeniyet tarzının temel değerleridir. İslâmiyet öncesindeki edebî eserleri değerlendirirken, toplumun bu özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Genel Ozellikler
a-İslâmiyet öncesindeki Türk edebiyatı yabancı etkilerden uzak bir edebiyattır.
b- Dil, saf Türkçe olup, yabancı kelime yok denecek kadar azdır.
c- Edebiyat, atlı göçebe hayatının özelliklerini yansıtır.
d- Eserler, genellikle anonimdir; pek azının sahipleri bilinmektedir.
e- Eserlerin tamamında milletin ortak duygu ve düşünceleri hâkimdir.
f- Nazım birimi genellikle dörtlüktür. Dörtlüklerin kafiye şeması aaab şeklindedir.
g- Şiirde hece vezni ve daha çok yarım kafiye kullanılmıştır.
h- En eski eserlerde bile işlenmiş bir dil ve edebî üslûp görülür. Bu durum, bilinenlerden daha eski metinlerin olduğunu düşündürmektedir.
I- Yiğitlik, yurt ve tabiat sevgisi, büyüklere saygı, işlenen başlıca temalardır
B) GEÇİŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ
Türkler X. yüzyılda İslâmiyeti kabul ettikten sonra Türk dili ve edebiyatında değişiklikler görülür.
İslâmî devir Türk edebiyatının ilk ürünleri XI ve XII. yüzyıllarda ortaya çıkar. Bunlardan ilki, Karahanlı Devleti zamanında Hakaniye Türkçesi ile yazılmış olan Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig'idir. Aynı yüzyılda yazılmış bulunan Kâşgarlı Mahmut'un Divânü Lûgati't-Türk'ü de İslâmî devir Türk edebiyatının ilk ürünlerindendir. Bu eserler arasına XIII. yüzyılın başında Yüknekli Edip Ahmet'in kaleme aldığı Atabetü'l-Hakâyık'ı da katmak gerekir.
XII. yüzyılda Orta Asya'da Ahmet Yesevî ve Hakim Süleyman Ata, dinî-tasavvufî halk şiirinin ilk güzel örneklerini vermişlerdir.
İlk İslâmî eserlerin meydana getirildiği bu yüzyıllarda edebiyatın her alanında bir ikilik bulunmaktadır. Bu da, geçiş döneminin bir özelliğidir.
Genel Özellikleri
a- Türk edebiyatı bu yüzyıllarda bir geçiş dönemi yaşar. Bir yandan, eski edebiyat anlayışı sürdürülürken, öbür yandan yeni medeniyetin edebiyat anlayışına uygun eserler verilir.
b- Dilde Arapça ve Farsça kelimeler görülür.
c- Uygur alfabesi yanında, Arap alfabesi de kullanılır.
d- Şiirlerde, hem millî nazım birimi olan dörtlük, hem de yeni şiirin nazım birimi olan beyit kullanılmıştır.
e- Hece vezni ile birlikte aruz veznine yer verilmiştir.
C) HALK EDEBİYATI
a- Âşık edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır.
b- Âşık veya saz şairi denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir.
c- Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi ve aktarılmasında da önemli rol oynarlar.
d- Şiirde nazım birimi dörtlüktür.
e- Koşma, semâî gibi nazım şekilleri ile güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama türlerinde şiirler yazılmıştır.
f- Yaygın olarak hece ölçüsü kullanılmıştır.
g- Klâs ik edebiyatın etkisiyle, aruz ölçüsü ve beyitlerden oluşan divan, kalenderî gibi nazım şekilleri de kullanılmıştır.
h- Âşık edebiyatı doğaçlamaya (irtical) dayanır. Âşıklar, eserlerini bir ön hazırlık olmaksızın, doğrudan sözlü olarak meydana getirirler.
I-Söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır.
j- Dinî-tasavvufî edebiyatın etkisinde kalmıştır.
TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ (4)
XV. yüzyılın başlarında Süleyman Çelebi Mevlid ismiyle şöhret bulan Vesiletü’n-necât adlı mesnevîsini yazdı. Bu eser mevlid türünün ilk örneği oldu. Bunu Abdülvasi Çelebi’nin Miraçnâme, Hatiboğlu’nun Letayifnâme, Kemal Ümmî’nin Kırk Armağan adlı eserleri izledi.
Klâ*** edebiyatımızın kurucusu durumunda olan büyük şairler bu yüzyılda yetişti. Ahmed-i Daî, Şeyhî, Ahmed Paşa ve Necatî bu şairlerin önde gelenlerindendir. Bunlardan başka Atâyî, Mesihî, Zeynep Hatun, Mihrî Hatun gibi divan sahibi şairler de bu dönemde yetiştiler.
Bu yüzyılda mesnevî alanında önde gelen şair Hamdullah Hamdi’dir. Divan’ından başka Yusuf ve Zeliha, Leylâ ve Mecnun, Tuhfetü’l-uşşak, Kıyafetnâme ve Ahmediyye adlı eserleri ile bir hamse meydana getirdi. Ahî, Behiştî, Tacizade Cafer Çelebi, Revanî, Devletoğlu Yusuf bu yüzyılın diğer mesnevî şairleridir. Yazıcıoğlu Mehmed, Muhammediye’si ile ün kazandı. Muînî, Mevlânâ’nın Mesnevî’sini Türkçe’ye tercüme etti ve açıklamasını yaptı. Hatiboğlu Muhammed de H.812/M.1410 yılında Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalât adlı eserini Arapça mensur şeklinden, manzum olarak Türkçeye çevirdi.
Bu devrin diline Eski Anadolu Türkçesi denir. Böyle olmasına rağmen eserden esere dilin ifade gücü ve olgunluğunda gelişme görülür. Bu eserlerde genellikle anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Ancak bu yüzyılın sonuna doğru yazılan eserlerde Arapça ve Farsçadan alınan kelimelerin sıklığında bir artış görülür.
Nesir alanında verilen eserlerin başında 1401 yılında Şeyhoğlu’nun yazdığı Kenzü’l-küberâ gelmektedir. Bundan başka Şeyh Ahmet Kırk Vezir’i, Eşrefoğlu Rumî Müzekki’n-nüfus’u yazar.Secili ve sanatlı nesirde Sinan Paşa Tazarrunâme’yi ortaya koyar. Ayrıca o, Maarifnâme’yi yazar, Tezkiretü’l-evliya’yı tercüme eder. Tercüme alanında başka eserler de vardır. Bunlardan biri, II. Murad’ın Mercimek Ahmed’e Farsçadan Türkçeye çevirmesini söylediği Kabusnâme’dir.Yazıcıoğlu Ahmed’in Envârü’l-âşıkîn’i de tercüme eserler arasında yer alır. Hümâyunnâme ile Kelime ve Dimne de bu yüzyılda tercüme edilen eserlerdendir.
Bu yüzyılda Orta Asya Türk edebiyatının en büyük temsilcisi, Çağatay Türkçesi adı ile Anadolu Türkçesinden biraz farklı bir dille eser veren Ali Şir Nevâî’dir. O, yazdığı manzum ve mensur eserleriyle Türk kültürüne, diline ve edebiyatına büyük hizmette bulunmuştur. Herat, şair bir hükümdar olan Hüseyin Baykara sayesinde canlı bir kültür merkezi hâline gelmiştir.
Habibî de Azerbaycan’da yetişen şairlerin önde gelenlerindendir.
XVI. yüzyılda, Türk edebiyatı, XV. yüzyılda belirginleşen geleneklerinin üzerinde büyük bir gelişme gösterir. Osmanlı Devleti’nin en güçlü devri olan bu yüzyılda, Mimar Sinan mimarî, ibn Kemal, Ebussuud Efendi ve Kınalızâde Âli Çelebi gibi şahsiyetler ilim alanında yetişmiş büyük isimlerdir. istanbul başta olmak üzere, Bursa, Edirne, Manisa, Amasya, Üsküp, Bağdat, Konya, Diyarbakır, Kefe (Kırım) ve Vardar Yenicesi (Bulgaristan) gibi merkezlerde ilim, fikir ve sanat faaliyetleri kuvvetlendi ve gelişti. Doğuda Semerkand, Buhara, Afganistan ve Hindistan da birer Türk kültür merkezi durumuna geldi.
Tekerleme
• Sözlüklerde "ağızda yuvarlanan söz, saçma sapan söz, eşsesli kelimelerle kurulu konuşma" anlamlarına gelen tekerleme masal, hikaye, bilmece, halk tiyatrosu gibi bazı edebi türler içinde veya bağımsız olarak söylenen ölçülü ve kafiyeli sözlerdir. Çokluk çocuk folklorunda hoşça vakit geçirmek, konuşma kabiliyeti kazanmak, oyunlarda eş ve ebe seçmek için bu yola başvurulur. Masal tekerlemesi, oyun tekerlemesi gibi adlar alırlar. En çok çocuk oyunlarında, masalların baş, orta ve sonunda söylenirler. Yöreye göre değişik isimle de söylenirler. Doğu Anadolu’da döşeme, Güney Anadolu’da sayışma denir. Karagöz ve ortaoyununda muhavere, çocuk oyununda ebe, çıkarmada ise sayışma diyebiliriz. Türk edebiyatında ilk tekerleme örneklerine XI. yüzyıldan itibaren rastlanır. Divanü Lügati’t Türk’te bazı tekerlemeler yer alır.
ÖRNEK TEKERLEME:
Yağ yağ yağmur
Tarlada çamur
Teknere hamur
Ver Allahım ver
Sellice yağmur
Evvel zaman içinde
Kalbur zaman içinde
Deve tellal iken
Sinek berber iken
Ben annemin babamın beşiğini
Tıngır mıngır sallar iken
O yalan bu yalan
Fili yuttu bir yılan
Bu da mı yalan...